24.01.2017

TANITIM VE TARİHÇESİ

OSMANELİ TARİHİ

a30x40 copysonn

Bilindiği üzere Anadolu ve Mezopotamya coğrafyaları, dünya üzerindeki ilk yerleşim yerleridir. İlkçağlardan beri çok farklı medeniyetler, çok farklı devletler bu topraklarda kurulagelmiştir. Dolayısıyla Anadolu üzerinde bulunan Osmaneli de çağlar boyunca değişik uygarlıkların bıraktıkları mirasa sahip olmuştur.

Geçmişi M.Ö. 5000 yıl öncesine dayanan Osmaneli’nde ilk hakimiyet, Helen ve Trak idaresi ile başlamıştır. Bu hakimiyeti, İstanbul’un Anadolu yakasından itibaren günümüz Doğu Marmara topraklarını içine alan “Bithynia” hakimiyeti takip etmiştir. Bu bölge ilk olarak Mısır hakimiyetinde yer aldı ve ardından Anadolu’da kurulan güçlü Hitit medeniyetinin bir parçası haline geldi. Hititlerin yıkılışı ile birlikte Frigler, Bithynia topraklarına sahip oldular.

Sırasıyla Kimmerler, Persler ve Makedonyalı İskender ‘in egemenliğini daha sonra Romalılar ve Bizanslılar takip etti. Emeviler zamanında İslamiyet ile ilk kez tanışan bu topraklar, kısa süre Abbasilerin hakimiyetinde kalmışsa da yapılan anlaşmalarla tekrar Bizans topraklarına dahil oldu.

HPIM3696

Türkler açısından tarihin dönüm noktası olan 1071 Malazgirt Zaferi sonrası Anadolu’da hızla ilerleyen Selçuklu kuvvetleri, 1075 yılında İznik’e ulaştı ve böylece bu topraklarda da Selçuklu yani ilk defa Türk idaresi başlamış oldu.

Selçuklu Sultanı I. Kılıçarslan dönemine tarihlenen, Göksu kıyısı Düzmeşe köyündeki gözetleme kulelerinin varlığı, Osmaneli’nin İslam döneminde ön plana çıktığını göstermektedir.

27

Daha sonra Konya’daki Anadolu Selçuklu idaresinin, Söğüt Domaniç topraklarını Ertuğrul Gazi ve maiyetindekilere yurtluk olarak vermesi, bölgenin ve sonrasında dünyanın kaderini değiştirecek, Türk milletinin kurduğu en büyük cihan devletinin temelleri bu topraklarda atılacaktı.

Osmanlı Beyliği’nin bu coğrafyalarda teşekkül etmesi ve 1308 yılında Osman Bey’in sulh yolu ile Lefke’yi Osmanlı Beyliği’ne dahil etmesiyle burada da kalıcı bir Türk idaresi başlamış oldu.

623 yıl boyunca hüküm sürmüş, Türk milletinin kurduğu en büyük devlet olarak tarihe geçmiş olan Osmanlı Devleti’nin bu coğrafya üzerinde kurulmuş olması itibariyle Lefke, kuruluş döneminin bütün hatıralarını taşır. Lefke’den (Osmaneli) Samsa Çavuş, Köse Mihal gibi isimler Osmanlı Devleti’nin ilk kurucu kadrosunda yer almış, bu hatıraya binaen de Osmaneli (Lefke)’de kurulan mahalleler yakın zamanlara kadar bu akıncı beylerin adlarıyla anılmıştır. Bursa fethinde mühim rol de oynayan Balaban Çavuş (Osman Bey’in silah arkadaşı) adına kurulan Sarı Balaban, ilk Osmanlı şehitlerinden Savcı’nın (Osman Bey’in yeğeni) adına kurulan Savcıoğlu, Türkmen boylarından Baraklıların izlerini taşıyan Baraklı Mahalleleri (bugün Bayraklı) yine mahalle isimlerine örnektir. Osmanlı döneminde giderek önem kazanan kentte dini ve sivil yapıların artarak çoğalması, artan nüfusa paralel, yeni yerleşim dokularının ortaya çıktığını belgelemektedir.

SAMSUNG CSC

Vakıf medeniyeti etrafında şekillenen Lefke, bilhassa Yörgüç Paşa (Köse Mihal Gazi torunu) ve oğulları Abdi ve İsa Bey’ler adına tanzim edilen vakfiyenamelerle şekillenmiş, bu bölgenin meskun nüfusu Osmanlı Devleti’nin imar faaliyetlerinde köprücü esnafı olarak asırlarca hizmet etmiştir.
Osmanlı Devleti’nin 16. Yüzyıldan itibaren Anadolu’ya açılan ana yol güzergahı Osmaneli (Lefke)’dir. İstanbul-İznik-Lefke-Söğüt-Eskişehir yolu, ordu yolu, ticaret yolu, hac yolu olarak yakın zamanlara kadar işlekliğini muhafaza etmiştir. Bugün de bu güzergah kıymetini kaybetmemiştir.
Kuruluş ruhuna ait bütün safhalar Osmaneli (Lefke)’de mimari, farklı unsurların birlikte tam bir uyum içinde yaşama kabiliyeti, milli musiki gibi bir yığın unsurla yaşatılmaktadır.

16. yüzyıl boyunca önemli bir yerleşim merkezi olarak varlığını sürdüren Osmaneli, 17. yüzyılda da gelişmesini sürdürmüştür. Evliya Çelebi’nin bu hususta verdiği bilgiler, beldenin o dönemdeki durumunu aydınlatmak açısından büyük değer taşımaktadır. Çelebi seyahatnamesinde “Evsaf-ı Lefke” başlığı ile Lefke’yi yani bugünkü adı ile Osmaneli’ni şöyle betimlemektedir:

“Köy haklı Levke derler, Bursa toprağında ve eski Bursa krallığının binasıdır. Sonra Osmanlıların ilk beyi olan Osman Gazi burayı Rumlardan almıştır.

Kalesi kare biçimli, taş yapılı, küçük ve iyice yıkılmış bir viranedir. Kendisi yüz elli akçelik bir kazadır. 70 kadar köyü vardır. Kadısı yıllık üç kese alır. Ayrıca hakimi vardır.

Sakarya nehri kenarında olup bağlı, bahçeli, altı yüz eve sahip beş camili, dört hanlı, hamamlı, mektepli, kısacası çarşılı şirin bir kasabadır. Sipah kethüda yeri, Yeniçeri serdarı var; amma Nakibü’l-eşrafı ve Şeyhü’l-islamı yoktur. Lakin bilginleri ve güven duyulan kişileri ileri gelenleri ve soyluları vardır. Birer buçuk okka gelir sulu ayvası olur ki yeryüzünde benzeri yoktur. Ayva tatlısı, ayva reçeli dahi dünyanın övgüsünü kazanmıştır.

Sakarya nehri üzerinde uzun ve ahşap bir büyük köprüsü vardır ki ilgi çeken eserlerindendir”.

Evliya Çelebi, kentte beş cami, dört han, hamam, mektep, çarşı ile birlikte Sakarya nehri üzerinde uzun ve ahşap bir büyük köprüden söz etmektedir. Evliya Çelebi’nin Lefke ile ilgili kaleme aldıkları kentin tarihine ışık tutması açısından oldukça önemlidir.

Lefkeli olup Osmanlı Devlet erkanında görev alan Lefkeli Mustafa Paşa da ayrı bir önem arz etmektedir. Lefkeli Mustafa Paşa, Osmanlı Devleti’nin 15. padişahı olan I. Mustafa döneminde sadrazam olarak görev yapmış ve tarihte adını duyurmuştur.

Kentin en eski mahalleleri olan Camii Kebir ve Camii Cedid mahalleleri, Osmanlı Beyliği’nin kuruluş yıllarından itibaren gelişen yerlerdi. Ancak 1874 yılında yaşanan büyük yangın ile konutların büyük bir kısmı oturulamaz hale gelmiştir. Kasabadaki 1200 evden 1000’i yanmış ve büyük maddi ve manevi zarar meydana gelmişti. Bu yangın türkülere dahi konu olmuştur. Osmaneli’de 1874 yılında yaşanan büyük yangından sonra, Vali Ahmet Münif Paşa, 1876 yılında kentin yeniden planlanması işini bir Macar mühendise vermiştir. Tanzimat’ın batlılaşma hareketine uygun olarak modern planlama anlayışı ile Osmaneli’nin yangın geçiren dokuları 1876 yılında yeniden düzenlenmiştir. Böylece Camiikebir ve Camiicedid mahalleleri, günümüzde görüldüğü gibi yeni bir yerleşim düzenine kavuşturulmuştur. Böylece Osmaneli, 19 yüzyılın sonlarına doğru büyük bir gelişme yaşamış ve canlı bir yerleşim merkezi haline gelmiştir.

IMG_6748

Osmanlılar döneminde İstanbul-Bağdat-Mekke yolu üzerinde bulunmasından dolayı Osmaneli, ayrı bir önem daha arz etmektedir. Kısa bir süre

Cebecioğlu adında bir Yeniçeri ailesi tarafından yönetilen Osmaneli, Osmanlı döneminde Hüdavendigar vilayetinin Ertuğrul Sancağının Bilecik kazasına bağlı bir nahiye (bucak) merkezi idi. Ertuğrul livası kurulduğu zaman (1885), bu livanın merkez kazasına bağlı nahiye olarak varlığını sürdürdü. 1913 yılına kadar Lefke diye anılan beldenin adı bu tarihten sonra “Osmaneli” olarak değiştirilmiştir.

Kurtuluş savaşı yıllarında ise Osmaneli, İstanbul ile Ankara arasında bir geçit yeri oldu. Bu yıllarda Kurtuluş Savaşımızın önderlerinden Ali Fuat Cebesoy, Fevzi Çakmak ve Halide Edip Adıvar, Geyve-Osmaneli yolunu kullanmış ve 25-26 Nisan tarihlerinde Osmaneli’nde konaklamışlardır. Ali Fuat Cebesoy, Mustafa Kemal Atatürk ile savaşa yönelik muhaberatlarını Osmaneli’nde yapmıştır.

Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise kent, özgün yapısı korunarak daha çağdaş daha modern bir görünüme kavuşmuştur. Sanayi ve ticaret anlamında önemli atılımlar yapılmış, İpekböcekçiliği faaliyetleri ile bölgede ön plana çıkmıştır.

IMG_8057